18 Aralık 2011 Pazar

Kayıp Halka Yalanı


Evrimcilerce kayıp halka olarak karşılanan fosiller gürültülü bir medya tantanasıyla halka duyurulmakta, ancak bunlar, evrimcilerin hayalgücünden başka birşeye dayanmadığı için kısa süre sonra yeni bulgular karşısında insanın hayali soyağacından çıkarılmaktadırlar...

"Evrim teorisiyle ilgili eksik halka kaldı mı?" sorusuna cevaben evrimciler, “Hemen hemen kalmadı. 1990’lardan itibaren o kadar çok parça bulundu ki, her biri bir eksiği tamamladı” şeklinde iddialı bir cevap verilmektedir.

Bu sözler ancak paleoantropoloji hakkındaki gerçekleri bilmeyenler üzerinde etkili olabilecek bir aldatmacadan ibarettir. Paleoantropolojiyle birazcık olsun ilgilenen herkes bilir ki, başlangıçta evrimcilerce kayıp halka olarak karşılanan fosiller gürültülü bir medya tantanasıyla halka duyurulmakta, ancak bunlar, evrimcilerin hayalgücünden başka birşeye dayanmadığı için kısa süre sonra yeni bulgular karşısında insanın hayali soyağacından çıkarılmaktadırlar. Yeni fosiller insanın evrimi senaryosunu aydınlığa değil, daima karanlığa sürüklemişlerdir.

ABD'nin en önde gelen paleontologları arasında yer alan Harvard Üniversitesi'nden Niles Eldredge ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden Ian Tattersall bu durumu şöyle ifade ederler:
"Canlıların evrimsel tarihlerinin bir keşif meselesi olduğu düşüncesi, bir efsanedir. Eğer öyle olsaydı, ne kadar çok hominid fosili bulursak, insanın evrimi hikayesinin de o kadar açık hale gelmesi gerekirdi. Oysa eğer bir şey olduysa, bunun tam tersi olmuştur." (Niles Eldredge, Ian Tattersall, The Myths of Human Evolution, ss.126-127)

İlginç bir şekilde bu gerçeği dile getiren diğer bir evrimci otorite, sözkonusu röportajda da ismi geçen California Üniversitesi paleoantropologlarından Tim White’tır. White, Discovering Archaeology dergisinde yayınlanan bir makalede, yeni bulunan fosillerin hayali soyağacındaki yerinin hiçbir zaman sabit olmadığını şu sözlerle ifade etmiştir:

"Belki de bilimin hiçbir alanı insanın kökenini bulma çabalarından daha fazla tartışmalı değildir. Seçkin paleontologlar insan soyağacının en temel hatları üzerinde bile anlaşmazlık içindeler. [Sözde] Yeni dallar büyük patırtı ile oluşturulur, ancak yeni fosil bulguları karşısında geçerliliğini kaybedip yok olurlar. (Robert Locke, "Family Fights" Discovering Archaeology, July/August 1999, pp. 36)

Evrimciler ideolojik olarak bağlı oldukları evrim teorisinin gerçek olduğuna inanmak isteyebilir, hatta psikolojik bir yanılsama içinde durumun böyle olduğunu da öne sürebilir. Ancak yukarıdaki itirafların da ortaya koyduğu gibi, insanın evrimi senaryosu hiçbir geçerliliği olmayan  hayali bir senaryodur.

Bir fosil bulgusunu haber veren bir gazetenin, manşetten "kayıp halka" duyurusu yaptığını mı gördünüz? O halde okumakta olduğunuz haberin, hiçbir bilimsel değer taşımadığına hemen o anda %100 kanaat getirebilirsiniz. Sebebi basit: Ciddi bilim adamları "kayıp halka" fikrini ve fosillere dayalı evrimsel hikaye anlatımını onyıllar önce bilim dışı olarak kabul etmiş ve bunun kullanımını terketmişlerdir.

Dünyanın en prestijli bilim dergilerinden Nature’ın editörü ve aynı zamanda bir paleontolog olan Henry Gee, 1999 basımı In Search of Deep Time başlıklı kitabında şunları yazar:

"Gazeteciler ve manşet yazarlarının, ataları bulma arayışları ve kayıp bağların keşfiyle ilgili olarak dört bir yanda sürdürdüğü gevezelikle karşılaştırdığımızda şunu öğrenmek şaşırtıcı gelebilir: Birçok profesyonel paleontolog, canlılığın tarihini senaryo ve hikayelere dayanarak incelememektedirler ve evrimsel tarihin hikaye anlatım şeklini, bilimdışı olması yüzünden otuz seneden fazla bir süre önce terk etmişlerdir."

Kayıp halka haberleri, türlerin başka türlerden evrimleştiği varsayımının doğrulanmasının bir ‘keşif meselesi’ olduğu izlenimini vermeyi amaçlamaktadır. Halbuki bilim adamları safında bu yönde ne bir umut ne de bir beklenti vardır. Bir asırdan fazla süredir yapılan kazılar, türler arasında geçiş formları bulunacağı şeklindeki beklenti için ayrı birer hüsran oluşturmuştur. ABD'nin en önde gelen paleontologları arasında yer alan Harvard Üniversitesi'nden Niles Eldredge ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nden Ian Tattersall’un şu sözleri, medyadaki ümitvar beklenti havasından tümüyle yoksundur:

"Canlıların evrimsel tarihlerinin bir keşif meselesi olduğu düşüncesi, bir efsanedir. Eğer öyle olsaydı, ne kadar çok hominid fosili bulursak, insanın evrimi hikayesinin de o kadar açık hale gelmesi gerekirdi. Oysa eğer bir şey olduysa, bunun tam tersi olmuştur." (Niles Eldredge, Ian Tattersall, The Myths of Human Evolution, ss.126-127)

Paleontologlar kayıp halkaların, kayıp olmayı sürdüreceği yönündeki ortak bir kabule sahiptirler üstelik bu kabul günümüzden en az kırk yıl önesine değin uzanmaktadır. Bir dönemin en önde gelen paleontologlarından A. S. Romer, henüz 1963 yılında şunları söylemiştir:

"Bağlantılar, tam da [türler arasında geçiş gösterebilmek için] onlara en hararetli bir şekilde ihtiyaç duyduğumuz noktalarda bile kayıptırlar ve birçok bağlantının kayıp olmayı sürdürmesi kuvvetle muhtemeldir". (A.S. Romer, chapter in Genetics, Paleontology and Evolution (1963), p. 114.)

Buna göre;

1. Kayıp halka, bir keşif meselesi olmadığı gibi, bilimsel incelemenin konusu olabilecek bir kavram da değildir.

2. Halkaların kayıp olması (yani kayıp halka fosillerinin ele geçirilememesi) durumu, paleontologlarca on yıllardır bilinmektedir ve fosil kaydının kesin bir gerçeği olarak kabul edilmektedir.

Medyada bu bilim dışı efsane neden devam ediyor?

Bu soruya verilecek cevap, kayıp halka fikrinin ilgili olduğu evrim teorisinin temsil ettiği dünya görüşüyle ilgilidir. Darwin’in evrim teorisi, 19. yy’da ortaya atıldığından beri, materyalistlerin var güçleriyle tutunup ayakta tutmaya çalıştıkları bir teoridir. Çünkü bu teori, tamamen hayali bir senaryoya dayanıyor olmasına rağmen, materyalistlere bilimsel bir görünümde savunabilecekleri bir varoluş hikayesi sunmuştur.

Evrimci düşünür Mary Midgley, bu gerçeği "Evrim teorisi, bizim yaratılış hikayemizdir...bizlere buraya nasıl geldiğimizi söyler ve bizler bize ne olduğumuzu söylemesini umarız" diyerek ifade etmiştir. (Midgley M., "Evolution as a Religion: Strange Hopes and Stranger Fears," [1985], Methuen: London, 1986. sf. 154; Stephen E. Jones’ Home Page at 66. http://members.iinet.net.au/~sejones/)

Darwinist biyolog Edward O. Wilson, yazarı olduğu biyoloji ders kitabı Life on Earth'ün sonunda, kitapta ortaya koyduğu evrimci iddialar için şu itirafı yapmaktadır:
Her nesil kendi yaratılış hikayesine ihtiyaç duyar ve bunlar da bizimkiler. (Wilson E.O., et. al., "Life on Earth," [1973], Sinauer Associates: Sunderland MA, 1975, Third Printing, sf. 624 )

İşte ‘kayıp halka’ propagandası, Midgley ve Wilson’ın işaret ettiği evrimci varoluş hikayesinin, toplumda yaşatılması için devam ettirilen bir aldatmacadır. Evrim propagandası, materyalistler açısından dünya görüşlerini ayakta tutma çabalarının bir numaralı aracıdır. Kayıp halka kavramı da Darwin’in teorisinin vadettiği hayali ortak atalar fikri açısından kilit bir kavramdır. Dolayısıyla evrimciler bu kavramı ne kadar gündemde tutabilirlerse, materyalist inançlarına o kadar destek sağlayacaklarını ummaktadırlar. Kayıp halka manşetlerinin vasıtasıyla, insanlara Darwin’in vadinin gerçekleştiği, teorisinin varsaydığı geçiş formlarının, fosil tabakalarında karşılıklarının bulunduğu yalanının yayılmasının sebebi, budur.

Bir kısım medyanın tüm çabasına rağmen, kayıp halka manşetleriyle duyurulan fosiller, ne bir kayıp halkadır ne de bunların Darwin’in teorisini doğrular bir yönü vardır. Bu haberler, soyu tükenmiş türlere ait yeni fosiller üzerinde yapılan bilim dışı spekülasyonlardan ibarettir. Bu bilim dışı propaganda şu gerçeği değiştiremeyecektir: Bizzat evrimci bilim adamları kayıp halka fikrinin hiçbir bilimsel dayanağı olmadığını, fosil kayıtlarında geçiş formlarından eser bulunmadığını itiraf etmektedirler. Gerçekte, fosil kayıtları evrim yaşanmadığının en açık kanıtıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder