UBA'nın moleküler biyoloji hakkındaki iddiası, insanların genetik olarak şempanze ve gorile daha yakınken, orangutan ve diğer primatlara daha az benzediği tezi üzerinde kuruludur...
UBA yazarları moleküler biyolojiden gelen verilerin insanın sözde evrimine delil sağladığını iddia etmektedirler. Bu da UBA'nın gerçek dışı iddialarından bir başkasıdır. Moleküler biyolojinin evrime kanıt sağlamadığı önceki bölümlerde incelenmişti, bu bölümde ise moleküler biyolojiden gelen verilerin insanın evrimi ile ilgili iddialarla çeliştiğine kısaca değinilecektir.
UBA'nın moleküler biyoloji hakkındaki iddiası, insanların genetik olarak şempanze ve gorile daha yakınken, orangutan ve diğer primatlara daha az benzediği tezi üzerinde kuruludur. Oysa bu tümüyle yanlış bir değerlendirmedir. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, UBA'nın bu kitapçığı yayınladığı 1998 yılında insan genomu henüz deşifre edilmemişti. Bilindiği gibi İnsan Genom Projesi'nin sonuçları 2001 yılında yayınlandı. Şempanze ve orangutanların genetik şifreleri ise hala çözülmüş değildir. Dolayısıyla, bu türler arasında güvenilir sonuçlar elde edilecek bir kıyas yapmak henüz mümkün değildir. Bazı yayınlarda karşımıza çıkan bu tür moleküler kıyaslamalar ise, bazı proteinler veya genler üzerinden yapılan kısıtlı kıyaslar sonucunda elde edilen verilerdir. Bu nedenle, bir başka protein veya moleküler bir yapı üzerinde bir kıyas yapıldığında daha farklı, hatta birbiriyle çelişkili sonuçlar elde edilebilmektedir.
Örneğin Bjorn Kurten, söz konusu çelişkili sonuçlar için şöyle yazmaktadır:Şempanze, goril ve insan kolları arasındaki ilişki halen çok belirgin değildir; bazı sonuçlar şempanzenin gorilden çok insana daha yakın olduğunu gösterirken, diğerleri, örneğin mitokondriyal DNA ile ilgili bir yakın dönem çalışması, maymun soyunun insan soyundan şempanze ve gorillere bölünmeden önce ayrıldığını ileri sürer. (Bjorn Kurten, Not From the Apes: A history of Man's Origins and Evolution, Columbia University Press, s. xii )
Kısacası bu tür veriler çelişkili sonuçlar vermektedir. Evrimci yayınlarda evrimci ön yargılara uyan sonuçlar yayınlanmakta, diğerlerinden söz edilmemektedir. Moleküler biyolojiden elde edilen verilerin insanın evrimi iddiası ile uyuşmadığı evrimcilerin de kabul ettikleri bir gerçektir. Örneğin Dr. Takahata, "A Genetic Perspective on the Origin and History of Humans," başlıklı bir makalesinde şöyle demektedir:
DNA dizilim verileriyle bile, evrim süreçlerine doğrudan hiçbir erişimimiz yoktur, yani yok olan geçmişin objektif rekonstrüksiyonu yalnızca geniş bir hayal gücüyle sağlanabilir.("A Genetic Perspective on the Origin and History of Humans," Dr. Takahata, writing in the Annual Review of Ecology and Systematics 1995)
Moleküler analizlerin, diğer alanlardaki bulgularla çeliştiği ve insanın sözde evrimi için bir çıkmaz oluşturduğu gerçeği ise, UBA'nın bilmediği bir konu değildir. Örneğin, UBA'nın yayın organı PNAS'ta 25 Nisan 2000 tarihinde yayınlanan "İnsan Filogenetik Hipotezleri Ne Kadar Güvenilir?" başlıklı makalede, moleküler incelemelere dayalı yorumların, anatomik benzerliklerle zıt sonuçlar verdiği belirtilmektedir. ("İnsan Filogenetik Hipotezleri ne kadar güvenilir?", PNAS, 25 Nisan 2001, s. 5003) Bu makale referans alınarak Nature dergisinde yayınlanan Henry Gee imzalı yazıda ise şöyle denmektedir:
Diş ve iskelet kalıntıları evrimsel geçmişi çizmede güvenilmezdirler. Bu kalıntılardan yola çıkılarak yapılan soy ağaçları moleküler araştırma sonuçlarına ters düşmektedir. (Henry Gee, Nature, 12 Temmuz 2001)
Ayrıca aynı yazıda bu durum "paleontolojiye hakim olan belirsizlik" diye yorumlanarak, insanın evriminin "her zaman olduğu gibi bir sır" olarak kaldığı aktarılmaktadır.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder