UBA'nın Bilim ve Yaratılışçılık isimli kitabındaki "Ortak Yapılar" konusunun sonunda, 'memeli kulağı ve çenesi, paleontoloji ve karşılaştırmalı anatominin birleşerek, taksonomik birimler arası geçiş aşamalarıyla ortak atadan gelişi işaret ettiği örneklerdir... Sürüngen çenesindeki diğer kemikler şimdi memeli kulağında bulunan kemiklerle homologdurlar.' denmektedir. (Bilim ve Yaratılışçılık, s. 14-15) UBA'nın bu bölümdeki iddiası özetle şöyledir: Memelilerin alt çeneleri tek bir kemikten oluşurken, sürüngenlerin çeneleri üç kemikten oluşmaktadır. Evrimciler, sürüngenlerdeki fazla kemiklerin, memelilerin kulağındaki kemiklerle homolog olduğunu, bunun memelilerin sürüngenlerden evrimleştiklerinin bir delili olduğunu öne sürerler. Bu geçişin bir delili ise, evrimcilere ve UBA'ya göre iki çene kemiği olan memeli benzeri sürüngen Therapsida adlı sözde ara geçiş formudur.
Yukarıdaki açıklama, evrimcilerin klasik iddialarından biridir. Evrimciler, iki canlı türü arasında en küçük bir benzerlik görseler, bu benzerliğin evrimci bir yorumunu yapmaktan geri kalmazlar. Ancak, bunu yaparken bu yorumu imkansız kılan gerçekleri görmezden gelirler.
Sürüngenlerin memelilere sözde evrimi, evrimciler açısından birçok sorun içeren bir konudur. İki memeli kemiğinin, sürüngenlerin bazı kemiklerine benziyor olması bu sorunu çözmemektedir. Çene kemiklerinin, mutasyonlar sonucunda, kulak gibi indirgenemez kompleks bir organa doğru nasıl "göç ettikleri"; bu mutasyonların iki çene kemiğini nasıl küçülttüğü, ideal boyut ve şekle getirdiği, etrafında kaslar oluşturduğu; bu rastgele değişikliklerle orta kulakta nasıl mükemmel bir denge kurulduğu; bu sırada canlının hala nasıl duymaya ve çenesini kullanmaya devam ettiği gibi soruların tümü cevapsızdır. Evrimciler bu sorulara cevap verememektedirler; çünkü tek biri bile sürüngen-memeli evrimi hikayesini çürütmek için yeterlidir.
Therapsida takımına ait canlıların fosilleri ise, evrimcilerin iddialarını kanıtlamaz. Herşeyden önce therapsidler fosil kayıtlarında Darwinizm tarafından beklenen kronolojik sırada ortaya çıkmazlar. Evrimcilerin iddialarının doğru olabilmesi için, therapsid fosillerinin en fazla sürüngen çenesi özelliği taşıyandan en fazla memeli çenesi özellikleri taşıyana doğru bir çizgi izlemesi gerekmektedir. Ancak fosil kayıtlarında böyle bir sıra görülmemektedir.
Ünlü Darwinizm eleştirmeni Philip Johnson, Darwin on Trial adlı kitabında bu konu hakkında şu yorumu yapar:
(Sürüngenler ve memeliler arasında) Suni bir soy kökeni çizgisi oluşturulabilir, ancak bu yalnızca farklı alt gruplara ait türleri keyfi olarak karıştırarak ve onları kronolojik sıra dışında düzenleyerek gerçekleştirilebilir. (Philip E. Johnson, Darwin on Trial, Intervarsity Press, 1993, s. 79 )
Bunun dışında, therapsidlerin memelilerle ortak olan tek özelliği kulak ve çene kemikleridir. Sürüngenlerin ve memelilerin üreme sistemleri ve diğer organlarındaki büyük farklılıklar incelendiğinde, sürüngenlerin memelilere nasıl evrimleştiği sorusunun cevaplanmaktan ne kadar uzak olduğu görülecektir. Daha da ileriye gidecek olursak, işler daha da zorlaşacaktır; özellikle de, primatlar, atlar, yarasalar, balinalar, kutup ayıları, sincaplar, geviş getirenler gibi birçok farklı kategoriyi içeren bir grup olan memelilerin nasıl olup da tesadüfi mutasyonlar ve doğal seleksiyon ile sürüngenlerden evrimleştikleri sorusu karşımıza çıkacaktır. (Evrimcilerin memelilerin kökeni hakkındaki çıkmazı hakkındaki detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Şubat 2003, Araştırma Yayıncılık)
Yukarıdaki açıklama, evrimcilerin klasik iddialarından biridir. Evrimciler, iki canlı türü arasında en küçük bir benzerlik görseler, bu benzerliğin evrimci bir yorumunu yapmaktan geri kalmazlar. Ancak, bunu yaparken bu yorumu imkansız kılan gerçekleri görmezden gelirler.
Sürüngenlerin memelilere sözde evrimi, evrimciler açısından birçok sorun içeren bir konudur. İki memeli kemiğinin, sürüngenlerin bazı kemiklerine benziyor olması bu sorunu çözmemektedir. Çene kemiklerinin, mutasyonlar sonucunda, kulak gibi indirgenemez kompleks bir organa doğru nasıl "göç ettikleri"; bu mutasyonların iki çene kemiğini nasıl küçülttüğü, ideal boyut ve şekle getirdiği, etrafında kaslar oluşturduğu; bu rastgele değişikliklerle orta kulakta nasıl mükemmel bir denge kurulduğu; bu sırada canlının hala nasıl duymaya ve çenesini kullanmaya devam ettiği gibi soruların tümü cevapsızdır. Evrimciler bu sorulara cevap verememektedirler; çünkü tek biri bile sürüngen-memeli evrimi hikayesini çürütmek için yeterlidir.
Therapsida takımına ait canlıların fosilleri ise, evrimcilerin iddialarını kanıtlamaz. Herşeyden önce therapsidler fosil kayıtlarında Darwinizm tarafından beklenen kronolojik sırada ortaya çıkmazlar. Evrimcilerin iddialarının doğru olabilmesi için, therapsid fosillerinin en fazla sürüngen çenesi özelliği taşıyandan en fazla memeli çenesi özellikleri taşıyana doğru bir çizgi izlemesi gerekmektedir. Ancak fosil kayıtlarında böyle bir sıra görülmemektedir.
Ünlü Darwinizm eleştirmeni Philip Johnson, Darwin on Trial adlı kitabında bu konu hakkında şu yorumu yapar:
(Sürüngenler ve memeliler arasında) Suni bir soy kökeni çizgisi oluşturulabilir, ancak bu yalnızca farklı alt gruplara ait türleri keyfi olarak karıştırarak ve onları kronolojik sıra dışında düzenleyerek gerçekleştirilebilir. (Philip E. Johnson, Darwin on Trial, Intervarsity Press, 1993, s. 79 )
Bunun dışında, therapsidlerin memelilerle ortak olan tek özelliği kulak ve çene kemikleridir. Sürüngenlerin ve memelilerin üreme sistemleri ve diğer organlarındaki büyük farklılıklar incelendiğinde, sürüngenlerin memelilere nasıl evrimleştiği sorusunun cevaplanmaktan ne kadar uzak olduğu görülecektir. Daha da ileriye gidecek olursak, işler daha da zorlaşacaktır; özellikle de, primatlar, atlar, yarasalar, balinalar, kutup ayıları, sincaplar, geviş getirenler gibi birçok farklı kategoriyi içeren bir grup olan memelilerin nasıl olup da tesadüfi mutasyonlar ve doğal seleksiyon ile sürüngenlerden evrimleştikleri sorusu karşımıza çıkacaktır. (Evrimcilerin memelilerin kökeni hakkındaki çıkmazı hakkındaki detaylı bilgi için bkz. Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni, Şubat 2003, Araştırma Yayıncılık)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder